Cumhuriyet Gazetesi / 25 Kasım 2024
Artık gazetelerin genellikle üçüncü sayfasında yer alan toplumsal şiddet haberlerini okumayı insanın içi kaldırmıyor. Bugün 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu verilerine göre Türkiye’de son 14 yılda en fazla kadın cinayeti Ekim 2024’te işlendi, 48 kadın öldürüldü.
Geriye dönelim. “Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi” 24 Kasım 2011’de TBMM’de oybirliği ile kabul edildi. Daha önce 11 Mayıs 2011’de İstanbul’da imzalandığı ve ilk imzacısı Türkiye Devleti olduğu için “İstanbul Sözleşmesi” adını taşıyordu. 1 Ağustos 2014’te yürürlüğe girdi ve bugün aralarında Avrupa Birliği’nin de olduğu 38 Avrupa Konseyi ülkesi tarafından uygulanıyor. İstanbul Sözleşmesi bundan 13 yıl önce kabul edildiğinde, AKP iktidardaydı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Başkanı Mevlüt Çavuşoğlu’ydu. Sözleşme, TBMM oturumuna katılan dört siyasi grubun üyelerinin oybirliği ile onaylandı.
TÜRKİYE, AVRUPA KONSEYİ’NİN KURUCU ÜYESİDİR
Türkiye, 1949’da girdiği Avrupa Konseyi’nin kurucu üyesidir. İstanbul Sözleşmesi’nin hazırlanışı sırasında Türk heyeti konseyin en etkili grubuydu. Üç milletvekili önemli komisyonlarda başkanlık yapıyorlardı, CHP Gaziantep Milletvekili Abdülkadir Ateş siyasi komite, AKP Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu göç ve mülteciler komisyonu ve CHP Ankara Milletvekili olarak ben kadın erkek fırsat eşitliği komisyonu başkanıydım. Türk heyetinin başkanı, daha sonra Washington büyükelçisi olarak görev yapan Murat Mercan’dı. Sözleşmeyi hazırlayan sekiz kişilik çalışma grubunun en çalışkan üyelerinden birisi ODTÜ Öğretim Üyesi Prof. Feride Acar’dı. Yani bu uluslararası sözleşmenin mimarları ortak olarak Türkiye’yi temsil eden Türklerdi.
Bütün bu süreci yaşamış eski bir milletvekili olarak 13 yıl sonra Avrupa Konseyi’nde gururumuz olarak anılan ve tek amacı kadına yönelik şiddeti önlemek olan bu metin nasıl oldu da hedef tahtası oldu?
Hazırlanış ve kabul ediliş sürecinde iktidarı, muhalefeti, akademisyeni, diplomatı, kadın dernekleriyle hepimizin emeği geçti. Avrupa’da her 3 kadından biri şiddet görüyor, en çok da kendilerini en fazla güvende duymaları gereken yerde, evlerinde çeşitli şekillerde saldırıya uğruyorlar. O yıllarda 47 Avrupa Konseyi üyesi ülke bu insanlık suçunu önlemek için iyi niyetle bir çalışma yaptı. Kadın cinayetlerinin gittikçe arttığı bir dönemde, daha iyi uygulamak için gayret edileceğine, yersiz iddialarla ilk imzalayıcısı olduğumuz ve bu dünyanın en güzel şehirlerinden birinin adını taşıyan sözleşmeden çekilmek Türkiye’ye yapılacak en büyük kötülüktü.
ŞİDDETLE MÜCADELE SÜRMELİ
Sözleşmenin şu anda yürürlükte olduğu 38 Avrupa ülkesinde de kadına yönelik şiddetle mücadele devam ediyor. Ülkemizde, İstanbul Sözleşmesi imzalandığı yıllarda çok daha görünür şekilde etkiliydi. Gerek TBMM gerekse hükümetin desteği ile yapılan çalışmalar konseyde iyi örnek olarak gösteriliyordu. Konu ile ilgili yargı, güvenlik ve sağlık birimleri eğitimden geçirildi, acil başvuru hattı açıldı, askerlik hizmetini yapan gençlere seminerler verildi. Değiştirilen ceza kanunu örneğin namus ve töre cinayetlerine caydırıcı etki yaptı. Bu şekilde topyekûn mücadele devam etseydi çok daha iyi sonuçlar alabilecektik ama uygulama iradesi azaldıkça şiddet de arttı. Sözleşme devlete şiddete uğrayanları koruma yükümlülüğünü getiriyordu, TBMM’de 24 Kasım 2011’de CHP grubu adına konuşmamın son cümlesinde “Oy verirken büyük bir sorumluluk alıyorsunuz!” diye milletvekili arkadaşlarımı da uyarmıştım! İstanbul Sözleşmesi her partinin desteği ve oybirliğiyle geçti ama uygulamada aynı gayret gösterilemedi.
Sözleşme, evin içinde ya da dışında şiddet gören herkesi korumayı hedefliyor. Dünyanın pek çok yerinde yaşlılar görünen ya da görünmeyen şekilde ayrımcılığa uğruyorlar, Avrupa’nın ortasında kadın sünnetine maruz kalan kız çocukları var, gelişmiş gibi görünen ülkelerde yaptığımız toplantılarda şahit olduğumuz vahşete inanamazsınız. İnsan hakları söz konusu olduğunda gelenekleri kalkan olarak kullanamazsınız. Eğitimle, hakların bildirimi ile toplumu duyarlı hale getirmek mücadelenin en önemli bölümüdür.
CUMHURİYET BİR KADIN DEVRİMİDİR
İstanbul Sözleşmesi’ne saldıran odaklar açıkça kadın-erkek eşitliğine karşı çıkanlardır. Yıllar önce sözleşmeyi Avrupa Konseyi adına anlatmak için gittiğim Brüksel’deki AB Parlamentosu’nda bu görüşte olan aşırı sağ, ırkçı, yabancı düşmanı milletvekillerinin aynı gerekçelerle İstanbul Sözleşmesi’ni reddettiklerini görünce dayanamamış “Ben AB’ye üye olmayan Müslüman bir ülkenin milletvekiliyim, bu sözleşme benim Meclis’imden oybirliği ile geçti” demiştim ve büyük çoğunluk tarafından alkışlanmıştım.
Son ana kadar, birtakım uç odaklarca saldırıya uğrayan İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayanların baskıya boyun eğmeyeceklerini ve dürüstçe, horlanan, dövülen, öldürülen kadınlara sahip çıkacaklarını düşünmüştüm. İstanbul Sözleşmesi’nin hangi pazarlıklara kurban edildiğini bilmiyorum. Bildiğim, Cumhuriyetin bir kadın devrimi olduğudur. 101. yılına girerken kadınlar kazanımlarından kayıp vermeyeceklerdir. Bu, bir siyasi mücadeleden çok, insan olmanın getirdiği bir savaştır.