halktv.com.tr / 20 Mart 2021
Garabet olduğu -gizli oy olduğu halde istemeden oy verdiklerini itiraf edenler tarafından da- daha yazılım aşamasında belli olan ‘cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi’nin bile bazı şartları vardır. Anayasa’nın 90., 87 ve 104. maddelerine göre, uluslararası antlaşmaları onaylamak, değiştirmek ve kaldırmak TBMM’nin yetkisindedir. Bir kanunu bir cumhurbaşkanı kararnamesi değiştiremez, yürürlükten kaldıramaz. Ayrıca, temel haklar, kişi hakları ve ödevleri cumhurbaşkanı kararnamesi ile düzenlenemez.
Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi 24 Ekim 2011’de TBMM’de oy birliği ile onaylandı, kabul edildi. Daha önce 11 Mayıs 2011’de İstanbul’da imzalandığı ve ilk imzacısı Türkiye devleti olduğu için ‘İstanbul Sözleşmesi’ adını taşıyordu. 1 Ağustos 2014’te yürürlüğe girdi ve bugün 34 Avrupa Konseyi ülkesi tarafından uygulanıyor.
İstanbul Sözleşmesi bundan 10 yıl önce kabul edildiğinde, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidardaydı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, TBMM Başkan’ı Cemil Çiçek, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Başkan’ı Mevlüt Çavuşoğlu’ydu. Sözleşme TBMM oturumuna katılan dört siyasi grubun üyelerinin oy birliği ile kabul edildi.
Avrupa Konseyi nasıl işler
Türkiye 1949 yılında girdiği Avrupa Konseyi’nin kurucu üyesidir. Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nde, bugün üye olan 47 ülke gibi, ulusal meclisinden -TBMM- yollanan değişik siyasi partilere mensup milletvekillerinin oluşturduğu bir milli heyet tarafından temsil edilmektedir. Bu milletvekilleri Strasbourg’daki “Demokrasi ve İnsan Hakları Evi” diye bilinen konsey binasında bulundukları siyasi grup ve görev aldıkları komisyonlarda çalışmalara katılmakta, raportör ve yönetici olabilmektedirler. Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi tarafından oylama ile kabul edilen tavsiye kararlarına üye devletler uymakla yükümlüdürler ve yasaların işleyişi ve ihlalleri konusunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları belirleyicidir.
Sözleşmenin mimarı Türk heyeti
İstanbul Sözleşmesi’nin hazırlanışı sırasında Türk heyeti konseyin en etkili grubuydu. Üç milletvekili önemli komisyonlarda başkanlık yapıyorlardı, CHP Gaziantep Milletvekili Abdülkadir Ateş Siyasi Komite, AKP Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu Göç ve Mülteciler, CHP Ankara Milletvekili Gülsün Bilgehan Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu başkanıydılar. Türk heyetinin başkanı, bugün Washington Büyükelçisi olarak görevde olan Murat Mercan’dı. Sözleşmeyi hazırlayan 8 kişilik Çalışma Grubu’nun en çalışkan üyelerinden birisi ODTÜ Öğretim Üyesi Profesör Feride Acar’dı. Yani bu uluslararası sözleşmenin mimarları ortak olarak Türkiye’yi temsil eden Türklerdi.
Bütün bu süreci yaşamış bir eski milletvekili olarak, 10 yıl sonra İstanbul Sözleşmesi’nin başına gelenlere inanamıyorum! Avrupa Konseyi’nde gururumuz olarak anılan ve tek amacı kadına yönelik şiddeti önlemek olan bu metin nasıl oldu da hedef tahtası oldu? Hazırlanış ve kabul ediliş sürecinde iktidarı, muhalefeti, akademisyeni, diplomatı, kadın dernekleriyle hepimizin emeği geçti. Avrupa’da her 3 kadından biri şiddet görüyor, en çok da kendilerini en fazla güvende duymaları gereken yerde, evlerinde çeşitli şekillerde saldırıya uğruyorlar.
Türkiye’ye yapılan en büyük kötülük
47 Avrupa Konseyi üyesi ülke bu insanlık suçunu önlemek için iyi niyetle bir çalışma yaptı. Kadın cinayetlerinin gittikçe arttığı bir dönemde, daha iyi uygulamak için gayret edileceğine, yersiz iddialarla ilk imzalayıcısı olduğumuz ve bu dünyanın en güzel şehirlerinden birinin adını taşıyan sözleşmeden çekilmek Türkiye’ye yapılacak en büyük kötülüktür. Sadece Türkiye’de değil, sözleşmenin şu anda yürürlükte olduğu 34 Avrupa ülkesinde de kadına yönelik şiddetle mücadele devam ediyor. Özellikle Covid döneminde, Birleşmiş Milletler verilerine göre ev içi şiddet oranlarında artış var. Bu da İstanbul Sözleşmesi’ne ne kadar ihtiyaç olduğunu gösteriyor.
Konseyde iyi örnektik
Ülkemizde, İstanbul Sözleşmesi imzalandığı yıllarda çok daha görünür şekilde etkiliydi. Gerek TBMM gerekse hükümetin desteği ile yapılan çalışmalar konseyde iyi örnek olarak gösteriliyordu. Konu ile ilgili yargı, güvenlik ve sağlık birimleri eğitimden geçirildi, acil başvuru hattı açıldı, askerlik hizmetini yapan gençlere seminerler verildi. Değiştirilen ceza kanunu örneğin namus ve töre cinayetlerine caydırıcı etki yaptı. Bu şekilde topyekun mücadele devam etseydi çok daha iyi sonuçlar alabilecektik ama uygulama iradesi azaldıkça şiddet de arttı.
Sözleşme devlete şiddete uğrayanları koruma yükümlülüğünü getiriyordu, TBMM’de 24 Kasım 2011’de CHP Grubu adına konuşmamın son cümlesinde” oy verirken büyük bir sorumluluk alıyorsunuz!” diye milletvekili arkadaşlarımı da uyarmıştım! İstanbul Sözleşmesi her partinin desteği ile oy birliğiyle geçti ama uygulamada aynı gayret gösterilemedi.
Sözleşme, evin içinde ya da dışında şiddet gören herkesi korumayı hedefliyor. “Şunları koruyalım, şunları bırakalım şiddet görsünler!” mi diyecekti? Dünyanın pek çok yerinde yaşlılar görünen ya da görünmeyen şekilde ayrımcılığa uğruyorlar. Avrupa’nın ortasında kadın sünnetine maruz kalan kız çocukları var. Gelişmiş gibi görünen ülkelerde yaptığımız toplantılarda şahit olduğumuz vahşete inanamazsınız.
İnsan hakları söz konusu olduğunda gelenekleri kalkan olarak kullanamazsınız. Asırlardır süren, kadınla erkek arasındaki güç eşitsizliğinden kaynaklanan bir şiddetten söz ediyoruz. Zamanla değişen, bu suça göz yummak, ev içinde kalan tabu bir olay olarak görmek yerine, önleme, koruma ve cezalandırma aşamasına geçmektir. İstanbul Sözleşmesi en fazla şiddeti önlemeye ağırlık vermiştir, eğitimle, hakların bildirimi ile toplumu duyarlı hale getirmek mücadelenin en önemli bölümüdür.
Cumhuriyet kadın devrimidir
İstanbul Sözleşmesi’ne saldıran odaklar açıkça kadın-erkek eşitliğine karşı çıkanlardır. Birkaç yıl önce Sözleşmeyi Avrupa Konseyi adına anlatmak için gittiğim Brüksel’deki AB Parlamentosunda bu görüşte olan aşırı sağ, ırkçı, yabancı düşmanı milletvekillerinin aynı gerekçelerle İstanbul Sözleşmesini reddettiklerini görünce dayanamamış “Ben AB’ye üye olmayan Müslüman bir ülkenin milletvekiliyim, bu sözleşme benim Meclis’imden oy birliği ile geçti” demiştim ve büyük çoğunluk tarafından alkışlanmıştım.
Son ana kadar, bir takım uç odaklarca saldırıya uğrayan İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayanların baskıya boyun eğmeyeceklerini ve dürüstçe, horlanan, dövülen, öldürülen kadınlara sahip çıkacaklarını düşünmüştüm. İstanbul Sözleşmesi’nin hangi pazarlıklara kurban edildiğini bilmiyorum.
Bildiğim, Cumhuriyet’in bir Kadın Devrimi olduğudur. 100. yılına girerken kadınlar kazanımlarından kayıp vermeyeceklerdir. Bu, bir siyasi mücadeleden çok, insan olmanın getirdiği bir savaştır.
GÜLSÜN BİLGEHAN
İNÖNÜ VAKFI BAŞKAN YARDIMCISI
22-24-25-26. DÖNEM ANKARA MİLLETVEKİLİ
AVRUPA KONSEYİ PARLAMENTER MECLİSİ ONUR ÜYESİ