CHP GRUBU ADINA AYŞE GÜLSÜN BİLGEHAN (Ankara) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Avrupa Birliği Bakanlığının 2013 mali yılı bütçe tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz aldım. Türkiye Büyük Millet Meclisini saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu hafta başında Avrupa Birliği, Nobel Barış Ödülü’nü aldı. İlginç olan ödül töreninin Norveç’te yapılmasıydı -zaten hep Norveç’te yapılıyor- ama Norveç AB üyesi olmayı 2 defa referandumla reddetmiş bir ülke. Dünyanın en gelişmiş ülkelerinden biri, en rahat yaşanacak ülkeler sıralamasında da hep 1’inci geliyor, ama AB üyesi değil.
AB neden bu ödülü aldı? 60’ıncı yılında Avrupa Birliği, İkinci Dünya Savaşı felaketinden sonra “Bir daha asla.” sloganıyla kuruldu. Avrupa’da 1939-1945 yılları arasında 50 milyon insan öldü. Bizde de büyük sıkıntılar çekildi, ama kimse ölmedi. Sonradan gelişseler de insan kaybı gayrisafi millî hasıla artışıyla telafi edilemiyor. Almanya ve Fransa bu gerçeği anlayarak AB’ye destek olmaya devam ediyorlar. Törende yan yanaydılar, ama krizden dolayı, örneğin İngiltere törene katılmadı.
Bir büyük eksik daha vardı, kıdemli aday ülke Türkiye. Türkiye de AB’nin barış projesi özelliğini vurgulayarak, ta 1963’te Ankara Anlaşması’nı imzalayıp, Avrupa Ekonomik Topluluğuna katılım için ilk adımı atmıştı.
Dönemin Başbakanının o günkü sözleri anlamlıdır. Avrupa Ekonomik Topluluğunu, beşeriyet tarihi boyunca insan zekâsının vücuda getirdiği en cesur eser olarak nitelendiriyor. O Başbakan İsmet İnönü. Barışın değerini ancak savaşanlar bilir.
AB hedefi bir devlet politikası olarak inişli çıkışlı, uzun ince bir yolda devam etti. Burada, rahmetli Özal’ı da saygıyla anıyorum. Ama şunu söylemek gerekir ki, en cesur adım Ağustos 2002’de burada atıldı. Türkiye’de ölüm cezası kaldırıldı ve kültürel haklar tanındı.
Bakın, aradan on yıl geçmiş, bu iki konu hâlâ gündemde. Şu andaki Genel Kurulda, bu tarihî reformlara imza atan kaç kişi kaldı acaba? Onay veren partiler siyaset sahnesinin önünden geri çekildiler. Sanıyorum bir tek Milliyetçi Hareket Partisi ve lideri Sayın Bahçeli kaldı. Ama Ecevit Başbakanlığındaki koalisyon Hükûmetinin katkısı yani 57’nci Hükûmetin katkısı tarihe geçti. Sonra, birden bire ortaya geçmişteki görüşlerini terk ederek AB savunucusu hatta şampiyonu olarak görülen bir parti çıktı: Adalet ve Kalkınma Partisi. 2002-2007 yılları arasında tek muhalefet partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi ile birlikte demokratikleşme yolunda önemli adımlar atıldı. Ben, 22’nci Dönemin bu Parlamentoda bir milletvekili olarak, gerçekten o dönemi özlemle hatırlıyorum. Arkadaşlarımızla birlikte dayanışma içinde çok önemli çalışmalar yaptık. Reform paketleri, işkenceye sıfır tolerans, DGM’lerin kaldırılması, OHAL’in sona ermesi, Ceza Kanunu, Medeni Kanun’da değişiklikler? Her ne kadar Avrupa’da hep bir gizli gündem sorusu akıllara takılı kaldıysa da neredeyse bazı şeylerin değişmeye başladığına inanıyorduk ki 2005 yılında tam üyelik müzakereleri başlar başlamaz gerçekle yüz yüze geldik.
Değerli milletvekilleri, bugün gerek AB kurumları -başta ilerleme raporuyla olmak üzere- gerekse 1949’dan beri kurucu üye olduğumuz Avrupa Konseyi, Kopenhag Kriterleri’nin yerini alan Ankara Kriterleri’nin -Hükümetin söylediği gibi- hiç de beklediğimiz gibi olmadığını her defasında yüzümüze vuruyorlar. Tutuklu milletvekilleri, tutuklu belediye başkanları, öğrenciler, yargının bağımsızlığı, özel yetkili mahkemelerdeki uygulamalar, kuvvetler ayrılığı, insan hakları, demokrasi, özgürlük, uzun tutukluluk süreleri, bilim kurumlarının özerkliği, kadın hakları gibi konularda açıkça Türkiye’nin geriye gittiği görülüyor. İfade özgürlüğü ve gazetecilerin hakları konusunda, gelecek hafta Avrupa Konseyi bir rapor daha yayımlayacak. Tutuklu gazeteci sayısında yine 1’inciyiz. Yedi yılda kapatılması gereken 33 fasıldan sadece 1’ini geçici olarak kapatabilen Türkiye’nin, AB müzakerelerinin yürütülmesi bakımından en başarısız ülke olduğu gerçeğinde, pek çok AB ülkesinin ön yargı, kötü niyet, bilgisizce karşı çıkma ve yanlışlarının olduğu malumdur. Ancak, Türkiye’den yükselen feryatlara dayanan gerçekçi eleştiriler karşısında rapor yırtmak, mantıklı bir davranış olarak kabul görmüyor. Eğer insan hakları ve özgürlükleriyle ilgili bu eksikliklerimizi düzeltmezsek, AB’yle ilişkilerimiz sürecindeki ilerlemelerin de getirisi ve olumlu yanları kısıtlı kalır.
Bakanlığınızın belirttiği gibi, AB, Türkiye’nin hâlâ en önemli ticaret ortağıdır. Ülkeye giren doğrudan yardımcı yatırımların büyük çoğunluğu AB kaynaklıdır. Aday ülkelere sunduğu mali yardımlar çerçevesinde binlerce proje gerçekleştirilmiştir. 2007-2013 bütçe döneminde, AB, Türkiye’nin kullanımı için 4,8 milyar euro hibe tahsis etmiş, “Ulusal Ajans” etkinlikleri sayesinde 44 bin genç Avrupa’ya gitmiş, bu oran daha da artacak. Ayrıca “pozitif gündem” yöntemi sayesinde bazı fasılların kapanış kriterleri de sağlanmıştır. Fransa’daki sosyalist yönetimin tavır değiştirmesiyle, çok önemli değil ama, “katılım” kelimesi tekrar metinlere girmiştir. Gerçi bu konuda dün, AB zirvesinden? Genişlemeyle ilgili önümüzde daha çok yol olduğu görülüyor.
En önemlisi, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına uygulanan vize aşağılamasının sona erdirilebilmesi için bir taslak yol haritası gündeme gelmiş. Tabii, burada da çok sorun var.
Saydığım AB Bakanlığının bu pozitif çalışmalarını destekliyoruz. Bakanlıktaki kadın çalışan sayısının erkeklerden fazla olmasını da örnek olarak gösteriyoruz. Bakanlık bütçesinin temelde yüzde 30 artışını da olumlu görüyoruz. Ama, devlet yardımları kanunu ve rekabet ile sosyal politikalar ve istihdam fasıllarının da neden açılmadığını merak ediyoruz.
Sayın Bakan, aslında gerçek ortada. Siz iktidara geldiğinizde, 2002’de AB’ye destek yüzde 70 civarındayken, bugün bu oran yüzde 40’lara inmiştir. Bu konuda demek ki halkın daha iyi bilgilendirilmesi gerekiyor. Şunu görmek gerekir: En kötü durumdaki Yunanistan’da bile kişi başına düşen gelir Türkiye’nin 2 misli.
Orta Doğu seferine çıkmış görünen Hükûmet üyeleri arasında da sizden başka bu konuya önem veren ne kadar arkadaşınız kalmıştır bilemiyorum ama unutmayalım ki bütün İslam dünyası için, AB’ye girme şansı bulunan bir Türkiye en güzel modeldir. AB’ye girme şansı bulunan, Atatürk’ün kurduğu çağdaş, laik Türkiye modelidir. Bu Bakanlığın bir hayal Bakanlığı olarak kalmayacağını umuyor, size başarılar diliyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bilgehan.