CHP GRUBU ADINA AYŞE GÜLSÜN BİLGEHAN (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun 2014 yılı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini sunmak için söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, buradan 2005 yılında da aynı kurum için partim adına konuşmuşum, 22’nci Dönemde. Bakın, o zaman ne demişim: “Kuşkusuz son iki yüz yılın en büyük liderlerinden olan Mustafa Kemal Atatürk bütün Türk milletine mal olmuş bir kahramandır.” O zaman ön sıralarda oturan iktidar partisi milletvekillerinin beni desteklediklerini, hem de hararetle desteklediklerini çok iyi hatırlıyorum.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Ben de oradaydım.
AYŞE GÜLSÜN BİLGEHAN (Devamla) – Eminim aynı partinin üyeleri arasında bu görüşü muhafaza eden sizin gibi milletvekilleri hâlâ vardır ama o günlerden bu yana, Sayın Arınç’ın da dediği gibi, çok şey de değişti. Elbette değişen, Atatürk’ün tarihin gördüğü en büyük liderlerden biri olması değildir. Zaten, yapılan bir araştırma Türkiye’de yaşayanların yüzde 82,3’ünün kendini Atatürkçü olarak nitelendirdiğini gösteriyor. Son 10 Kasımda ülkemizde bulunan Sosyalist Enternasyonal temsilcileri, ölümünden yetmiş beş yıl sonra bir liderin milyonlarca insan tarafından nasıl samimi bir saygıyla anıldığını gözleriyle gördüler. Bunların bir kısmı Avrupa’dan geliyordu ama çoğunluğu Afrika ve Arap ülkeleri ile Güney Amerika’dandı. Evet, dünyada ve Türkiye’de Atatürk hâlâ en büyük markamızdır. (CHP sıralarından alkışlar)
Son yıllarda değişen bu değildir ama Sayın Başbakanın kullandığı söylemlerdir. Geçtiğimiz günlerde “İki yüz yıldır bu millete istikamet dayatılıyor. ‘Doğru olan budur.’ diye millete baskıyla, şiddetle dayatma yapılıyor.” diyebilmiştir. “İki yüz yıl” dedi; yani hem Osmanlının bir dönemi hem de Cumhuriyet Dönemi’ni kastetti. Yani bu halkın verdiği Kurtuluş Savaşı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışı, cumhuriyetin kuruluşu, demokrasiye geçişimiz demek ki millete istikamet dayatıldığı dönemin ürünleridir. Başbakan bu düşüncede olursa ona bağlı olan ve görevi Atatürkçü düşünceyi yaymak ve korumak olan bir kurum nasıl çalışır? Zaten bugün üzerinde konuştuğumuz kurumlar Atatürk’ün kültür devriminin oluşturulması ve geliştirilmesi için kurdurduğu ve vasiyetinde korunması için özel önem verdiği kurumlar mıdır? Unutmayalım ki, bu kurumlar Atatürkçülüğe en büyük darbeyi vuran 12 Eylül rejiminin bıraktıklarıdır. Atatürk’ün vasiyeti yok sayılarak Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumu o dönemde özerk olmaktan çıkarılıp, birer devlet dairesine dönüştürülmüştür. Her fırsatta “Biz ülkeyi askerî vesayetten kurtardık, sivilleştirdik.” diyen iktidar -ki, iyi oldu- nedense en insani hak olan miras hakkına saygı göstermemekte ve kurumları Atatürk’ün vasiyetine uygun konuma getirmemektedir. Bu konuda Antalya Milletvekilimiz Gürkut Acar’ın yasa teklifi önümüzdedir. Bu kurumları Atatürk’ün vasiyetine uygun bir biçime dönüştürmek, yeniden özerkliğini sağlamak da siyasete düşer.
Daha önce dernek statüsünde olan ve kendi üyelerince seçilen Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu yönetimi şimdi Cumhurbaşkanı, Başbakan ve ilgili bakanlarca belirleniyor. 2011 yılında kanun hükmünde kararnameyle yeniden düzenlenen yüksek Kurumun amacı bakın nasıl belirtilmiş: “Atatürkçü düşünceyi, Atatürk ilke ve inkılaplarını, Türk tarihini ve Türk dilini bilimsel yoldan araştırmak, tanıtmak, yaymak” ve ayrıca, bu Kurumun Atatürk’ün manevi himayesinde olduğu da özellikle vurgulanmış. Bakalım öyle mi? Yüksek Kurumun İnternet sitesinin içinde Atatürk’ü aradım. Cumhuriyetin 90’ıncı yılında Kurumun Sayın Başkanının yayınladığı mesajda yoktu. 23 Nisan mesajına da baktım, orada da Atatürk’e ve silah arkadaşlarına rastlayamadım. Neyse 19 Mayıs mesajında Atatürk’ü bulabildim.
Peki, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ndeki mesaj nasıldı? Herhâlde Kurumun cumhuriyetin kadınlar için yaptığı devrimleri hatırlatacağını, Medeni Kanun’dan bahsedeceğini, eşitliğe vurgu yapacağını beklersiniz değil mi? Başkan, Kurum bünyesinde görev yapan bütün hanımefendilerin Kadınlar Günü’nü kutlamakla yetinmiş ama zaten bakınca Kurumda Başkan ve Başkan Yardımcısı konumunda hiçbir kadının olmadığını, daha doğrusu kalmadığını görüyoruz. Açıkçası şöyle bakınca da tamamen erkeklerden oluşan bir yönetim burada karşımızda duruyor.
YILDIRIM M. RAMAZANOĞLU (Kahramanmaraş) – SGK Başkanı bir bayan.
AYŞE GÜLSÜN BİLGEHAN (Devamla) – Yüksek Kurula bağlı kurumların yayınladığı eserleri de inceledim. Atatürk Kültür Merkezi bir yılda Atatürk’le ilgisi olmayan 5 kitap yayınlamış, şart değil, olabilir. Atatürk Araştırma Merkezinin bu yıl yayınladığı “Atatürk” kitapları, tek bir resimli kitabın serilerinden ibaret, burada. Güzel, çocuklara yönelik, 10 ciltlik bir kitap. Yani bütün yayınlanan eser bu ama bu eseri yayınlayan yazar ayrıca hayatını kaybetmiş yayın sırasında. Sayın Necdet Kuru’yu da burada saygıyla anıyorum.
Türk Tarih Kurumunun yayınlarına bakınca cumhuriyetin kuruluşunun 90’ıncı yılında, devletimizin kuruluş belgesi olan Lozan’ın 90’ıncı yıl dönümünde bu konulara ne kadar önem verilmiş? Tek bir kitap yok. Bugüne kadar Lozan ile ilgili yapılan tek etkinlik geçen ay Ankara’da Hacettepe Üniversitesi iş birliğiyle düzenlenen uluslararası bir sempozyum ki ben de bir şekilde katıldım, izledim; iyi bir sempozyumdu, en azından ulusal ve uluslararası tarihçilerin görüşlerini özgürce ifade ettikleri bir sempozyumdu. En azından bunun bir an önce kitaplaşmasını bekliyoruz.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bildiğiniz gibi, 2015 Ermenilerin soykırım iddialarına konu olan olayların 100’üncü yılı. Ermeni diasporasının bu konuda çok ciddi hazırlıklar yaptığını biliyoruz. Buna karşı Yüksek Kurulda çalışmaya başlamış mıdır? Bilmek zor çünkü yapılan çalışmaları Yüksek Kuruma bağlı olan Danışma Kurulu üyeleri bile bilmemektedirler. Zaten son iki yıldır hiç toplanmamışlar.
Dil Kurumuyla ilgili düşüncelerimizi bir başka arkadaşım dile getirecek ama son bir yılda akılda kalan tek etkinliği, Gezi gösterileri sırasında “çapulcu” sözcüğünün anlamını değiştirmesi oldu. Peki, tam da onun sahip çıktığı kurumlar bile Atatürk’e sahip çıkmıyorsa ne olacak? Şu oluyor: Bu ülkede hâlâ cesaret sahibi aydınlar yaşıyor ve tarihi çarpıtanlara derslerini verecek kitaplar yazıyorlar; kahramanlarına saygısızlık yapıldığında milyonlarca kadın-erkek, genç-yaşlı meydanlara çıkarak tepkilerini gösteriyorlar. İşte onlar, Atatürk’ün gerçek mirasçılarıdır. (CHP sıralarından alkışlar) Çünkü onlar, Atatürk’ün manevi mirası olan bilim ve akılla donatılmışlar, ayrıca bunu mizah güçleriyle de taçlandırmışlardır. Dünya, Türkiye’nin bu yeni sivil gücünü ilgiyle izliyor.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; her yıl milyonlarca insan neden Anıtkabir’e özlemle olduğu kadar kaygıyla da koşuyor? Bu kurumlar önce bu gerçeğe bir yanıt bulmalılar. Bize gelince, unutmayalım, laik, çağdaş, demokrat bir Türkiye Cumhuriyeti’nde siyasetin görevi, bu insanların bu kaygılarını büyütmek değil, gidermektir.
Sayın Başkan, burada Sayıştayın raporlarıyla ilgili tartışmalar da oldu. Bu vesileyle konuyla ilgili yaşanan bir durumu da burada hatırlatmak istiyorum. Cumhuriyet Halk Partisinin, Başbakana çağrı yapmak üzere bütçeyle ilgili hazırladığı afişlerin, ilgili şirket tarafından “Başbakanı fazla eleştiriyorsunuz, yumuşatın” diyerek geri çevrildiğini duymuşsunuzdur. Demokratik bir ülkede muhalefet partisinin parasını vererek astırmak istediği afişlerin sansürleme girişimini anlamak mümkün değil. Bunu, ne Avrupa Birliğine ne de değerlerini paylaştığımız Avrupa Konseyine anlatmak mümkün değil.
Son olarak yine de iyi bitireyim. Hiç olmazsa, sahaya geçenlerde üzerlerine “Yüce Atatürk” yazan formalarla çıkan Fethiyesporlu futbolculara bir ceza verilmedi. En azından bunu olumlu olarak görüyoruz ve bugün…
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Daha belli değil.
AYŞE GÜLSÜN BİLGEHAN (Devamla) – Daha belli değil mi? Ben öyle gördüm.
Yine de, bugün, burada konuşulan bütün konuların ülkenin yararına sonuçlanmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)