Geçen hafta, Strasburg’da toplanan Avrupa Konseyi Kış Oturumunda, bir uluslararası gerçek bir kez daha kanıtlandı. Her ülke, kendi iç sorunlarının en önemli olduğuna inanıyor! Oysa, özellikle, insan hakları, eşitlik ve kadın haklarında, benzer sorunlar, her yerde, sürekli tekrarlanıyor. En gelişmiş gibi görünen ülkelerde bile, geriye gidişler yaşanıyor, siyasi çekişmelerin baş kurbanları da kadınlar oluyor.
Bu haftanın en önemli konusu, İspanya’da hükümetin önerdiği, kürtaj yasasını kısıtlayan tasarıydı. Muhalefetin görüşüne göre, İspanya’daki kadınların yüzde 86’sı teklife karşıydı, yüzde 75’i öneriyi gereksiz görüyordu. Tasarı, 1985’ten beri yürürlükte olan kürtaj yasasını gerileterek, neredeyse kadınların seçme hakkını yok ediyor. Sadece tecavüz ve engelli bebek durumlarında kürtaj şansı tanınıyor.
Oysa, İspanya son yıllarda , kadın özgürlüğünde lider ülke konumuna gelmişti. İktidardaki muhafazakar partinin bu girişimi hayretle karşılanıyor. Kürtaj oranları da azalmış üstelik ve yasaklamanın yasa dışı müdahalelerle kadınların hayatını riske atacağından endişe ediliyor.
Bundan 7 yıl önce, Madrid’de düzenlenen, Avrupa Konseyi’nin kadına yönelik şiddetle mücadele kampanyasının açılış toplantısını en iyi hatırlayanlardanım. Avrupa Birliği müktesebatından en fazla yararlanan bu ülke olmuştu ve maço diye bilinen Akdeniz ülkelerindeki algıyı değiştirmişti.
İspanya, ayrıca geçenlerde eşcinsel evlilikleri de onayladı. Hal böyleyken, birdenbire dayatılan yasa teklifine Avrupa’dan da tepki büyüktü ve başta Fransa olmak üzere özellikle sol siyasi gruplar hemen dayanışma içine girdiler. Geçenlerde Madrid’de büyük bir miting düzenlendi. Avrupa Konseyi toplantılarında, benzer kısıtlama süreçlerini, ülkedeki muhteşem kadın direnci ile bertaraf eden Türkiye hatırlatıldı ve aynı sağ duyunun İspanya’da da geçerli olması için çağrı yapıldı.
Kürtaj yasasında, kadınların lehinde girişimlerde bulunan Türkiye ise bu defa erken evlilik ve namus cinayetleriyle gündemdeydi. Eşitlik Komisyonunda, kadınlara yönelik şiddete karşı en gelişmiş uluslararası anlaşma olan İstanbul Sözleşmesinin imzalanmasının üçüncü yılında övgüler vardı ama henüz 10 ülke onaylamadığı için yürürlüğe giremediğinden hiç bir ülke de uygulamıyor. Tabii en etkisiz kalan , ilk imza atan ve mecliste onaylayan Türkiye… Sözleşme ciddiye alınsa, belki 12 yaşında evlendirilen ve 14 yaşında hayata veda eden Kader ve tecavüze uğrayıp hamile kaldıktan sonra, kuzenleri tarafından öldürülen ve bir kuyuya atılan Hacire kurtulurdu. Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Jagland, söyleyecek birşey bulamadı. Bu utanç hepimizin çünkü..
Gülsün Bilgehan
Kazete – 6 Şubat 2014